Arzın kalbine yolculuk
“Araplara para yedirmem” diyen ve gittikleri Uzakdoğu ülkelerini ballandıra ballandıra anlatan zihniyeti bir kenara bırakarak yazıyorum sizlere. Hayatımın en anlamlı yolculuğunu yapıyorum. Bugüne kadar birçok Avrupa ülkesini görmüş, Balkanlar ve Afrika ülkelerinde bulunmuş biri olarak bu heyecanı ilk defa yaşıyorum. Milyonlarca Müslümanın “Buyur Allah’ım” nidaları arasında yürüyoruz. Hayatımızın en anını muhasebe ettiğimiz yolculuğun ardından büyük bir heyecan ve mahcubiyetle gidiyoruz. Yaratıcının davetine uyarak, yalınayak ve yüzbinlerce kişi arasında yapayalnız hissederek yürüyoruz. İlk görüşte gözyaşlarınızı tutamadığınız, içinizden “işte geldim Allah’ım. Dilinizden “Yüklerle geldim huzuruna” sözleri dökülüveriyor. Kâbe’yi ilk görmenin huzuru kaplıyor her zerrenizi. Davet edilmenin ve misafir olmanın çekincesiyle arzın sahibine başlıyor yakarışlar. İslam’ın temellerinin atıldığı Mekke’de hava sıcak. Yüzbinlerin akın ettiği ve etrafında döndüğü simsiyah örtüde saklı sır. Gökyüzünde, yaldızlarda saklı. Ellerde, gözlerde, nefeste saklı. Hiçlik duygusu öyle kaplıyor ki hiç bir sosyal statünün olmadığı, makam ve mevkiinin kaldırıldığı alandayız. Tavaf anında sadece dualar var dillerde. Yakarışlar, tövbeler, gözyaşları… Hayat defterine karaladığımız sayfaları kapatarak yepyeni bir sayfa açmanın aşkıyla, sözüyle dönebilmek. Duam odur ki Allah herkese umreye gitmeyi nasip etsin. Parası olan değil nasibi olan, çağrılanlar gider derler ya. Orada çok daha iyi anladım onu. O zaman çağrılanlardan olmanız dileğiyle. Eyvallah…